Logo

Hukuk Genel Kurulu2016/923 E. 2020/1 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı işçinin kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla mesai ücret alacaklarının belirsiz alacak davasına konu edilip edilemeyeceği ve fazla mesai alacağının ispatı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: İşçilik alacakları kapsamında kıdem ve ihbar tazminatlarının belirlenmesi için işveren tarafından tutulan belgelere ihtiyaç duyulması, işçinin ücret ve çalışma süresini tam olarak bilememesi ve işverenin işçiyi yeterince bilgilendirmemesi sebebiyle belirsiz alacak davası açılmasının mümkün olduğu, fazla mesai ücretinin ispatı hususunda ise öncelikle işyeri kayıtlarının incelenmesi, kayıtların bulunmadığı takdirde ise tanık beyanlarının dikkate alınması gerektiği gözetilerek direnme kararı kıdem ve ihbar tazminatları yönünden onanmış, fazla mesai ücreti yönünden ise bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Uşak 1. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 01.02.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işyerinde 19.05.2004-17.09.2012 tarihleri arasında şoför olarak çalıştığını, davalı işveren tarafından aylık 1.000,00TL ücretinin bir kısmının elden ödendiğini, bir kısmının banka kanalı ile ödendiğini, davalı işverence iş sözleşmesi sona erdirilirken kıdem tazminatı bordrosu başlıklı belgenin imzalatıldığını, sonrasında banka aracılığıyla 24.10.2012 tarihinde 2.003,00TL ve 31.01.2013 tarihinde 3.386,00TL ödeme yapıldığını, her gün 08.30-20.00 saatleri arasında, haftanın üç ile dört günü de 08.30 ile 24.00 veya 01.00 saatleri arasında çalıştığını, ayrıca milli bayramlarda çalıştığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları, fazla çalışma ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 14.03.2013 havale tarihli dilekçesinde; davacı tarafça açılan davanın kapsamlı olması nedeniyle araştırma yapılması gerektiğinden cevap verme süresinin uzatılmasını talep etmiş, sonrasında başkaca bir dilekçe sunmamıştır.

Mahkeme Kararı:

6. Uşak 1. İş Mahkemesinin 12.02.2014 tarihli ve 2013/137 E., 2014/34 K. sayılı kararı ile; davacının davalıya ait işyerinde 25.08.2004-17.09.2012 tarihleri arasında şoför olarak asgari ücretle çalıştığı, iş sözleşmesinin davalı işverence haklı neden olmaksızın feshedildiğinden kıdem ve ihbar tazminatlarına hak kazandığı, haftanın 3 günü 08:00-24:00 saatleri arasında çalıştığından haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı, ayrıca tüm milli bayramlarda da çalıştığı, davalı işverence talep edilen alacakların ödendiğinin ispat edilemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Uşak 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 08.06.2015 tarihli ve 2014/11181 E., 2015/19762 K. sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, iki numaralı bentte kıdem ve ihbar tazminatları bakımından davacının çalışma süresini, kendisine en son ödenen aylık ücret miktarını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğu, bu hâlde söz konusu alacakların belirsiz alacak olmadığı, anılan sebeple, kıdem ve ihbar tazminatının gerçekte belirli bir alacak olduğu ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden bu talepler yönünden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi gerekirken yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesinin hatalı olduğu, üç numaralı bentte ise mahkemece, davacının fazla çalışma ücretine ilişkin talebi kabul edilmiş ise de, kararın dosya içeriğine uygun düşmediği, her iki davacı tanığının da, işyerinde farklı birimlerde görev yaptığı, bu nedenle davacının çalışma sürelerini bilemeyeceği, ayrıca tanıklardan ...’ün davacı ile sadece altı veya yedi ay birlikte çalıştığı, diğer tanık olan ...’ın ise görgüye dayalı beyanının olmadığı anlaşıldığından davacının fazla çalışma yaptığını ispatlayamadığı, bu durumda fazla çalışma ücreti talebinin reddi gerektiği gerekçeleriyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı :

9. Uşak 1. İş Mahkemesinin 13.01.2016 tarihli ve 2015/271 E., 2016/14 K. sayılı kararı ile; davalı işveren tarafından tutulan kayıtlardan işçiyi yeterince bilgilendirmemesi ve kayıtların da her zaman doğruyu yansıtmaması karşısında davacının çalışma süresini ve en son ödenen ücretini bilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla kıdem ve ihbar tazminatı miktarını da belirleyemeyeceği, dinlenilen davacı tanıklarının davalı işveren nezdinde uzun yıllardır çalıştığı, bu nedenle davacının çalışma koşullarını bilebilecek durumda oldukları, tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere davacının haftanın 3 günü 08:00-24:00 saatleri arasında çalıştığından haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda,

a- Dava konusu kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı,

b- Davacının tanık beyanları ve dosya kapsamındaki mevcut delillere göre fazla çalışma ücreti alacağına hak kazanıp kazanamayacağı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

A. Dava konusu kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden;

12. Uyuşmazlığın çözümü için belirsiz alacak davasının hukuki niteliğinden bahsetmekte yarar bulunmaktadır.

13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.

6100 sayılı Kanun'un 107. maddesinde,

"1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.

14. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.

15. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.

16. Madde gerekçesinde; "Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün özünde var olan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.

17. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;

1-Davacının kendisinden beklenememesi,

2-Bunun olanaksız olması,

3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.

18. Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.

19. Usul hukukunun maddi hukuk içinde gerçekleşen hakkın talep edilebilirliğini, tespitini belirli kurallara bağlayan hukuk dalı olması nedeniyle maddi hukuk için araç olduğu unutulmamalıdır. O nedenle iş yargılaması kuralları ve bu anlamda Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının iş ve sosyal güvenlik hukukuna hizmet ederken, bu hukukun ilkelerini de göz ardı etmemesi gerekecektir.

20. İşçilik alacakları bakımından, dava konusu edilen alacağın belirli olup olmadığı ile ilgili olarak davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin davacıdan beklenememesi kıstası ile açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması kıstasının birlikte değerlendirip sonuca gidilmesi gerekir.

21. Kural olarak kişinin alacağını belirleyebilmesi için aynı zamanda belgeye bağlama yetkisinin olması veya bu konuda belge düzenlenip kendisine verilmesi gerekir.

22. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (İş Kanunu/Kanun) 8. maddesinin 3. fıkrası ile işverene yazılı sözleşme yapılmayan hâllerde en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih hâlinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belgeyi işçiye verme yükümlülüğü getirilmiştir.

23. Kanun’un 32/2. maddesi ile ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakın kural olarak Türk parası ile iş yerinde veya özel olarak açılan bir banka hesabına ödeneceği, çalıştırdığı işçilerin söz konusu alacaklarını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişilerin özel olarak açılan banka hesapları dışında bu alacakları ödeyemeyeceği belirtilmiştir.

24. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 37. maddesi ile işverene işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula verme yükümlülüğü hükme bağlanmıştır. Söz konusu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi zorunluluğu hüküm altına alınmıştır.

25. Kanun’un 67. maddesinde, günlük çalışmanın başlama ve bitiş saatleri ile dinlenme saatlerinin işyerlerinde işçilere duyurulacağı; 75. maddesinde ise işverene çalıştırdığı her işçi için işçinin kimlik bilgilerinin yanında, İş Kanunu'nun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorunda olduğu bir özlük dosyası düzenlemesi gerektiği yükümlülükleri getirilmiştir.

26. Söz konusu düzenlemelere bakıldığında işçi işveren arasındaki iş ilişkisinde belgeye bağlama görev ve yetkisinin işçide değil, işverende olduğu görülmektedir.

27. İş sözleşmesinde iş görme edimini yerine getiren ve belge düzenleme yetkisi ve yükümlülüğü bulunmayan işçinin, alacaklarını belirleyebilmesi için işveren tarafından düzenlenen kanuna uygun belgelere ihtiyacı vardır. Diğer yandan iş ilişkisindeki alacak kalemlerinin hesaplanmasında çıplak ücret ya da giydirilmiş ücrete göre hesaplanan farklı alacak türleri bulunmaktadır. Örneğin kıdem tazminatı, giydirilmiş ücretten hesaplanırken, diğer işçilik alacakları (fazla çalışma, hafta tatili, yıllık ücretli izin alacakları gibi) çıplak ücretten hesaplanmaktadır.

28. Giydirilmiş ücrete, işçinin asıl ücretine ek olarak sağlanan para veya para ile ölçülebilen menfaatler de dâhil edilmektedir. Özellikle ücrete dâhil edilecek menfaatlerin işyerinde süreklilik arz edip arz etmediği de çoğunlukla taraflar arasında tartışma konusu edilmektedir. Bu nedenle eğitim düzeyi ve sosyal durumları birbirinden farklı olan işçilerin alacağını tam ve kesin olarak belirleyebilmelerini beklemek mümkün değildir. Bunun için yukarda bahsedilen iki kriter birlikte değerlendirilerek, dava konusu edilen işçilik alacağının belirli olup olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

29. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.12.2012 tarihli ve 2012/9-838 E., 2012/715 K. sayılı kararında belirtildiği üzere işçilik alacaklarının özelliği dikkate alınarak alacakların belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi aksinin kabulü de doğru değildir. Aynı şekilde bu nedenle talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır.

30. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.06.2015 tarihli ve 2015/22-1156 E., 2015/1598 K.; 22.06.2016 tarihli ve 2016/22-874 E., 2016/824 K.; 17.01.2018 tarihli ve 2016/22-2181 E., 2018/24 sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

31. Öte yandan işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda Yargıtay'ın iş davalarına bakan Daireleri olan 7, 9 ve 22. Hukuk Daireleri ile Hukuk Genel Kurulu içtihatları arasında ortaya çıkan farklılığın giderilmesi için Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca yapılan değerlendirme sonucunda 15.12.2017 tarihli ve 2016/6 E., 2017/5 K. sayılı kararı ile "İşçilik alacaklarının çok çeşitli tür, nitelik ve kapsamda olması, somut olayın özelliklerine göre oldukça değişkenlik göstermesi, hatta aynı tür işçilik alacaklarında dahi somut olayın özellikleri itibariyle işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı konusunda soyut ve genel nitelikte, her bir olayda geçerli olacak ölçüde bir karar alınamayacağından içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve sonuç olarak içtihadı birleştirmeye gerek olmadığı" yönünde karar verilmiştir.

32. Somut uyuşmazlıkta, davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 19.05.2004-17.09.2012 tarihleri arasında aylık 1.000,00TL ücretle çalıştığını iddia etmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında belirtildiği şekilde, davacının 25.08.2004-17.09.2012 tarihleri arasında asgari ücretle çalıştığı kabul edilerek kıdem ve ihbar tazminatları hesaplanmıştır.

33. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında, dava konusu edilen kıdem ve ihbar tazminatları hesabına esas hizmet süresinin ve ücret miktarının ihtilaflı olduğu ve talep konusu istemlerin belirlenebilmesi için davalılarda bulunan bilgi ve belgelere ihtiyaç duyulduğundan, anılan alacakların belirlenebilir olduğundan bahsedilemeyecektir.

34. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2018 tarihli ve 2015/22-856 E., 2018/1350 K.; 07.03.2018 tarihli ve 2015/22-2283 E., 2018/421 K.; 09.05.2018 tarihli ve 2015/22-569 E., 2018/1017 K. , 17.09.2019 tarihli ve 2016/22-2233 E., 2019/877 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

35. Hâl böyle olunca mahkemenin dava konusu kıdem ve ihbar tazminatlarının belirsiz alacak olduğuna ilişkin direnme kararı yerindedir.

36. Ne var ki, Özel Dairece yukarıda bahsi geçen bozma nedenine göre davanın esasına yönelik diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

B. Fazla çalışma ücreti alacağına hak kazanıp kazanamayacağına ilişkin uyuşmazlık yönünden;

37. 4857 sayılı İş Kanunu’nda fazla çalışmanın ispatı ile ilgili olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle fazla çalışmanın ispatında, ispat yükü genel hükümlere tabidir. Dolayısıyla fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi kural olarak, bu iddiasını ve fazla çalışma yaptığı gün ve saatleri ispat etmek zorundadır. Fiili bir olgu söz konusu olduğundan, kural olarak işçi, fazla çalışma yaptığını her türlü delille ispat edebilir; bu bağlamda tanık da dinletebilir.

38. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.

39. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

40. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece, davalı işyerinde 25.08.2004-17.09.2012 tarihleri arasında asgari ücretle şoför olarak çalışan davacının fazla çalışma ücreti, tanık beyanları uyarınca haftanın üç günü iki saat ara dinlenmesi ile 08.30-24.00 saatleri arasında çalıştığı dolayısıyla haftalık on sekiz saat fazla çalışma yaptığı kabul edilerek hesaplanan bilirkişi raporuna itibarla hüküm altına alınmıştır.

41. Davacı tanığı ..., işyerinde on bir yıldır usta olarak çalıştığını, davacıyla birlikte altı veya yedi ay birlikte çalıştıklarını, kendisinin 2005 veya 2006 yılında işyerinden ayrıldıktan sonra davacının çalışmaya devam ettiğini, davacının araçla malzeme taşıma işini yaptığını ve şoförlerin 08.00 ila 02.00 veya 03.00 arasında çalıştıklarını belirtmiştir.

42. Diğer davacı tanığı ... ise, işyerinde sekiz yıldır kesim işinde çalıştığını, davacıdan önce işyerinden ayrıldığını, kendisinin saat 08.30’da işe geldiğinde davacının işyerinde olduğunu, davacının üç veya dört kez sevkiyat için il dışına çıktığını ve 24.00 veya 01.00 gibi döndüğünü duyduğunu beyan etmiştir.

43. Öte yandan davacı vekili dava dilekçesinde, delil olarak işyeri kayıtlarına dayanmıştır.

44. Bu durumda, mahkeme tarafından öncelikle varsa işyeri kayıtları getirtilmeli, sonrasında davacı tanıklarının davalı işyerinde, davacı ile birlikte çalıştıkları süre açıklığa kavuşturulmalıdır.

45. Bu itibarla, işyeri kayıtları dosya kapsamına alındığı takdirde, kayıtların bulunduğu dönem itibariyle hesaplamaya esas alınabilecek işyeri kaydı tespit edilirse, belirlenen dönem bakımından işyeri kayıtlarına göre sonuca gidilmeli, kayıt bulunmayan dönem bakımından ise davacı ile davacı tanıklarının birlikte çalıştığı dönemle sınırlı olmak üzere hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirtildiği gibi davacının haftada on sekiz saat fazla çalışma yaptığı kabul edilmelidir.

46. Bununla birlikte, davacının tüm çalışma dönemine ilişkin işyeri kaydı tespit edilemediği takdirde yine davacı ile davacı tanıklarının birlikte çalıştığı dönemle sınırlı olmak üzere fazla çalışma ücret alacağı belirlenmelidir.

47. Ayrıca, direnme kararının başlık kısmında dava tarihi 01.02.2013 olduğu hâlde 15.07.2015 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır.

48. Hâl böyle olunca direnme kararının fazla çalışma ücreti alacağına ilişkin kısmın yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yukarıda A bölümünde açıklanan nedenlerle direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 22. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

2- Yukarıda B bölümünde yazılı nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenler ile BOZULMASINA,

3- Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.01.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.